rss
twitter

12 Nisan 2011 Salı

ab-ı ahmer..

ab-ı ahmer serdiğin gözbebeklerine
uzanıp duran mevsimleri sardın
üşüdüm tenine, sıcağına kandım
ağraz-ı nefsâniyye düştü kirpiklerine
ve şimdi saat cinayeti geçirirken tenine
içindeki boşluk kanla doluyor.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Metronom kaçırıyor sanki hayat

yağmur bile ritmini bozuyor
o eski istiklal kalabalığı yok artık
vapurlar tıklım tıklım yalnız
galatanın ışıkları da yetmiyor geceye
şimdi daha bir sessiz istanbul
geldiğim şehirden farkı yok gibi
tükenmemek elde değil bu şehirde.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Kuyu

bazen bi kuyuya bakarsın kardeş..
'ne var ki girdiğim gibi çıkarım' dersin..
lakin hesabın tutmaz..
sen o kuyunun dipsiz olduğunu nereden bilebilirsin.?

sonunda çıksanda girdiğin gibi,
şeklini almışsındır bi kere o kuyunun...

23 Şubat 2010 Salı

Geleceksin

ne zaman
hasretini çeksem
vuracaksın
yavaş yavaş
ömrümün kıyılarına

yüzüne çarpan
dalgalara bakmadan
akıntıma doğru
yüzeceksin

tuzlu su karışacak
gözbebeklerine
acısına aldırmadan
yüzünü saklamadan
geleceksin..

5 Ocak 2010 Salı

ben işte ayrılık diyorum böyle zamanlara


krizantem kokusu dolanıyor
boğazım kuruduğunda
bir yudum su oluyor nefesin
içime çektikçe açılıyor
dokundukça acıtıyor, ellerin her zaman ki gibi...
ve duracağın zamanı bilirim
yakıp yıkacağın zamanı
ben ayrılık diyorum işte böyle zamanlara
rüzgar tersten esmeye başladımı
soğuktan yuvasına giren kırlangıç gibi
ben işte ayrılık diyorum böyle zamanlara

yeşilin bir değeri kalmıyor
ne turuncunun
ne sarının
ve mavi' nin.

yeni bir rüzgar umuduyla açtım yelkenimi
oysa yeni bir deniz umut etmekmiş eksik olan

14 Aralık 2009 Pazartesi

Sevda Manifestosu


morigante: Âşık olma, bağlanma, durmadan düşünme, aklından çıkaramama, sadakat, belki de hüzün, tut ki gecedir uykusuz geçen hepsi birdir.. adı "sevda" dır. çekenin adı yoktur.. çektirenin adı bir başka..
Aslında anlamı vardır, anlatan biri vardır anlatır yaşadıklarını, düşünmelerini ve düş-melerini, med-cezir hallerini, ikilemlerini, karışıklığını, sapmalarını ve hesaplamalarını ,kıskanmalarını.. Kısacası anlatır sana Âşık olma hallerini... Sevdanın "şed-" halini..
O içinde tüm halleri bulundurur. Ask, olmak ya da olmamak hallerinin birleşimidir...
Beraberlikte vardır, ama "ayrılık" onu da beraberinde taşır, mutlulukta verir, verdiği kadar acıda verir; özlemek vardır ve uzaklaşmakta…
"Ayrılık da aska dâhildir", tıpkı ölümün yasama dâhil olduğu gibi.
Her yeni yelken açış, kendi denizinde batışını da verir. Her yeni doğan sabah, kendi içinde karanlığı taşıdığı gibi...
Hayat bu halleri tanıyanları nasıl da bir araya getirmiştir, nasıl bitiştirmiştir, nasılda kırmıştır ayna içinde, kim bilir, kimse bilmez, anlayamaz… —anlayan zaten söylemez...


H.Kalyoncu: Söyle(ye)mez… Sabah olur kıyamet-in başlar ki hep mahşerini biriktirir aşk sırat köprülerinde… Sevdanın en çok –sev hâlidir, hayali meskûn, (ha)kan/dili suskun hâlsizlikler diyarında, hem bugün hem yârin, yârin sevme ihtimaline tutunma ihtimalleri içinde ahvalsiz bırakan…
Her yeni yelken açış, doğru yeli bulma umududur biraz da… Bile isteye… Ters yellerle batmakta dâhil ve boğulmakta Sevda denizlerinde ve/ya usul usul, pırıl pırıl erişilmez bir dinginlikle süzülmek sevdanın türkuaz sularında…

ah!

Her âşık kahraman olmalıdır ve tutsaklığını bir madalya gibi yüreği üzerinde ışıtmalıdır… Ne çok yakışır yaralı yol almalara gerçek aşklar ve ne çok yakışır gecenin karanlığına yıldızlar…



morigante: Gün biter, umutlar körelir,
Yeniden Umutlanır insan.Gece oluverir birden..
Sevdalar eskir, ıslanmış bir duvar gibi zamanla yıkılır.. dibine gölgesini bırakır..
Yeni naralarını atar sevda. Sokak kabadayıları gibi...

Tamamlanmamış masalların yarım kalmış cümlelerinde saklıyorum kendimi.. Ne noktalıyorum, ne de ünlemleniyorum.. Bir tarafım kırık, bir tarafım zaten harabe.. Bir yıldızdım kendi içimde kayboldum... Ne denizin asıl rengi yeşil, ne de gökyüzü mavi olan rengini gösteriyor artık.

Ya ben çok geç kalıyorum, ya da geç kalmalarım erken yansıyor aynalarıma. Bu sensiz miyim yoksa yalnız mıyım bilmiyorum. Bazı şeyleri insan bilemiyor, çözemiyor artık.

Bunlar olacak değil mi?



H. Kalyoncu: hep olmuştur… Mecnun çölde seraplar içinde Leyla’sını ararken , Ferhat dağa vurduğu her kazma darbesinde Şirin’in sesine bir nefes daha yaklaşırken, Kerem Aslı’ya kül olurken, Romeo Jülyet’e gül verirken..hep olmuştur.

Aşk acıdır. Acıtır. Veysel’in sözüdür : “seversin kavuşamazsın aşk olur.” ne tuhaf; kara sevda. Sevda neden hep kararınca kalıyor akılda?..
Mesafeler rüzgârın ateşe har vermesi gibi sevdaya da can veriyor. Peki, neden bir süre sonra aynı rüzgâra rağmen ateşin ışığı azalabiliyor?
Muamma…



morigante:Muamma, bu yüzden Sevda Manifestosu... Dile geldi iki titrek kalemden.. Işık sönük mum alevinde yalnız kalan ateş.. Dibine ışık vermeden sönmesini de gösteriyor. Biz o gölgelerin içinde asıl olanını seçtik suretimizin...

Söz benden çıktı...

"Sevdanın Halleridir. Hadi Kaldır Sende Elini..Tut Kadehini.."



H.Kalyoncu: Aşk çamura şekil verir gibi şekillendiriyor bizi. Ama kalıplaşmış şekiller istemiyoruz artık.Sevda bağımsız olmalı,Sevda kendi hür toprağında akmalı..acıtsa da kendi farkıyla yaşanmalı!..bu yüzden Sevda Manifestosu…Dile geldi iki erkek kalemden…mum eriyor ışığını aşığına yetiştirme çabasıyla..tabii aşığı gitmediyse parlak bir ampulün peşi sıra!

Modern zaman ikarusları olmalı diyorum(z) Sevdalılar,bal mumu kanatları erise bile uçmalı,uçmaya çalışmalı güneşine…ışığına…aşığına…aynalarda kırılan yansımalardan yoruldu bu satırların sahipleri.. Hep ışığa hayat veren gölge olmaktan, kendilerini karanlıklara saklamaktan!

Evet..bu yüzden Gölgesidir suretin asıl olan
Bu yüzden sevda manifestosu…
Bu yüzden kan-dil olmak lâl-mim çığlıklarda.
Söz bende bitti…

30 Kasım 2009 Pazartesi

Pinokyo Bisiklet


"babam o eski pinokyo bisikleti verince
yok ben ölmem diyordum..."

dizdiğim boncuklar geliyor simdi geliyor aklıma..
tekerlerinin miline taktığım parlayan yıldızlar.
neden bunun adı pinokyo, neden gövdesi boş..?
üzerinden hiç düşmediğim zamanlar geliyor aklıma..

öyle böyle değil bayağı bir küçüktüm..
aslında yaşımı hatırlamıyorum ama
bisikletin boyu kadar vardı boyum...
ne kadar canım varsa öyle atardım ortaya..

"baba" diyordum..
"neden bu vitesli değil..."
ilk düşüşümde anladım.. iyi ki de değilmiş..
her sabah iştimaya kalkar gibi uyanırdım..
bisikletimi aşşağıya indirir ardından balkona oturur izlerdi..
iki bilemedim üç araba geçtimi sokaktan
yukarıya çağırdığını hatırlıyorum..

ha bide..
benden iki yaş büyük abimde var..
aslında dörtlemiş olsakta..
ben en çok onunla yakındım..
tek bir pinokyonun iki sahibi vardı.
az kavga etmiyorduk..
o yüzden ben sabahları..
o akşamları binerdi.. babamın adaleti.

büyük kardeslerimizde kullanmıştı onu..
"oğlum siz daha ortada yokken biz biniyorduk buna.."
ondan bu vitesli değilmiş..
o zamanlar en baba bisikletmiş bu pinokyolar.
yani anladığım baba yadigarıymış...

şimdi nerden geldi bunlar aklıma..
neden pinokyo..?
ilk o aklıma geldi çünkü..
üç tekerlekli pinokyo..
daha başka hatırladığım çok şey var..
yine babamın sakladığı bilyeler.. topaçlar..
bir ara uçurtmada yapmıştık, apartmanın damında
bir de unutmadığım he*man kılıcı...
daha çok şey..

buna yaşamak diyorum..
hep iyi hatırlayacağım, aklımda bir bunlar duracak
diyorum ya..
tam bir sene oldu bugün..
buna alışmak diyorum şimdi..

dualarım ve hatırladıklarımla...
...
amin kere amin.


...babam'a.