rss
twitter

27 Haziran 2009 Cumartesi

Yalnızlık Sözleri -II-


Bugün, bir başka sessiz sanki şehir...

Göğsüme vuran sesler mi çok yalnız?
Yoksa bu hırgür hangi sıkışık trafiğin esintisi!

Kendime yürüyen ayak seslerim var içimde,
Duyulması zor,
Sana adadım bu yalnızlığı,
Senin olsun sessiz tenhalığın çoşkusu.
Hırpaladığım aşklarımın arkaik tortusu..
Senin olsun... Senin olsun!

Bütün yokluklar varlığına dair.
Varlığını laftan sayma, hiç yanımda olmadı ki konuşsun!

Anla yada anlama.. Bana göre hava hoş
Sever geçerim...
Çizik atarım belkide öylece gerçeklerin üzerine
Söver geçerim...
Susturdum kendimi, yalnızlığım konuştu!
İki elim kanda olsa gelmem..
Çeker giderim...

Sesin beni hiç bilmediğim yollara savurdu..
Düz gittim, yoruldum
Eğri gittim, kayboldun..
Savruldum haklı/haksız savaşının içinde..

'Ah! içime akan yüreğim sus..
Başka dili konuşan dillere entari gibi giydirilmeseydi 'yalnızlık'
Belki o zaman sizin gibi giyinebilirdim!
ve,
sakız olup çiğnenmektense ağızlarda...
çiğnenmek isterim kalabalık taşıyan ayaklarda!

benimse avuçlarımda yapışan kumlar
dudağımda çatlamış bir öpücüğün tadı..
sırtımda ise taşıyamadığım Yusuf yalnızlığım..
bu kuyu bana dar.. bu kuyu bana hâr..

hediyesi olurdu bana bu yalnızlığın,
sadece bir an bile olsun aklında kalmışlığım..!

25 Haziran 2009 Perşembe

Yalnızlık Sözleri -I-


Yalnızlık;
kana dediği zaman, küskün kalır yarabandına...
ve inceden bir kıyamet kopartır alyuvarlarında...
ezan sesini beklerken ruhun,
yalnızlık bir küfür gibi yankılanır damarlarında.
Kanatlarında çırpınırken Hazar, azar azar...
tutar elinden hiç yüzme bilmesen bile,
eskimiş sevdaların gelir birden yüreğinin tam ucuna..
dudağına bal diye bir parmak Sevdalinka çalar...
sen hiç ateş böceği görmesen bile.

..

Haiti' den Tahiti ye göz kırpar bileklerin
jilet kokusu sarmalanır dört bir ucunda..
olsada bir nefes çeksek dersin Nazım' ın satırından
ya da olsada içsek dersin Cansever' in bardağından..
yalnızlık;
sana bir kere değdiği zaman,
öldürsende sökemezsin kendini, al yanağından..

..
-deme...
yalnız kalırsın!

17 Haziran 2009 Çarşamba

Sudaki Martı, Havadaki Balık...



önce ayrılık sonra aşk..
bir istanbul sabahı.. güneş.. deniz ve vapur..

martı balığı görür yine...


- sen hiç yüzmez misin?
+ yüzen benim.. deniz durgun.. ya sen hiç uçmaz mısın?
- uçan benim... dünya yorgun..
+ bana uçmayı öğretir misin?
- önce yüzme bilmen gerek..
+ o zaman yüzmeyi öğret..
- o zaman da benim yüzebilmem gerek...
+ peki ne zaman beraber olacağız?
- zaten beraber değil miyiz?
+ sen hava da ben suda.. imkansız..
- aramızda hava da var su da... başka türlü nasıl olur?
+ en iyisi suya sen gel.. ikimize yetecek kadar koca bir yürek var burda...

martı o anda balığa aşık olur.. imkansız olanı sever ve suya düşer.. balık çığlık çığlığa.. martı ölmüştür.. buna dayanamayan balıksa uçmayı dener....

önce ayrılık...
ve sonra aşk..!

16 Haziran 2009 Salı

Feraye

Saat geç olmuştu, yorgundu gözlerimin altındaki kırışıklıklar. Kan pıhtısı yerleşmiş.

Uyku öncesi hafif sanrılar. Duvarlarda gezinen şarap yudumları. Sarhoştum. Duvarlar birbirine çarpıyor ve eziliyordum.
Sırt üstü yatmıştım yatağıma. Yorgan üstümden akıp gidiyor. İliklerime kadar işliyor gecenin soğukluğu. Ve uyumuştum sonunda.

-1.Rüya-
yapayalnızdım... Uyuya kaldığım yerde uyandım. Ama çöl. Sımsıcak rüzgarların altında güneşi tenimde hissediyordum. Serap görmek değil, sanki her yer serap. Ne bir insan, ne bir duvar ve de kuş cıvıltısı.. Bildiğiniz çöl... Hz. Hüseyinin bitap düştüğü o çöllerden.. Yahut Mecnun' un aşarken yorulduğu... Yahut Eyüp Peygamber in ilk İstanbul seferinde yol aldığı.. Filmlerdeki çöllerden işte...aynı tablo.

Sırt çantamda yok üstelik... Kuru bir gömlek var üstümde.. Terden sırılsıklam olmuş bedenime öyle bir yapışıyor ki. Su zaten yok!
Yürüdükçe açılıyor dizlerim. Rabbim güç üstüne güç veriyor sanki.
Bir tepe var ilerde...Mesafe 20 adım kadar... Ama bir adımda varıyorum sanki. Garip.
Tepenin başında bir adam. Sakalı beyaz değil, abim yaşlarında.. Elinde bir kalem ve dizinde ucu yanık beyaz bir sayfa... Sol tarafı işaret ediyor elindeki kalemle. Bakıyorum.. ve baktıkça bana doğru yaklaşan bir kuyu!
Öyle susamışım ki... Çıkmak namümkün olsada kalırım ben o kuyuda..
Birden atladım kuyuya.. Ama atlamak değil düşmekti sanki...

Serbest Düşüş..

  • "serbest dönüş bu tutsak ölüşlerin-iz içinde şimdi we sonra ân'da we rüyânızda anlayacaksınız ki sen/siz! yan yatmış sekiz yollarındadır çileli yürüyüş utanmayın sıkılmayın darılmayın /Secde-i tilâvet../ ondan gel-din/iz onadır dönüş..."

demişti yusuf yalnızlığım...
Kuyu daralıyor... Sıkışıyorum.. Rabbim bana güç ver... İki büklüm kalakalıyorum... Yine susuzum.. Rabbim bana bir yudum su ver...
Aminxamin.
Dualarım inceden yankılanıyordu kuyudan...Ve birden kuyunun başında insan sureti... Ya da suretinin sureti..
O kadar derinliğe insan eli nasıl uzansın? Tutup yakamdan çekiyor beni aydınlığa doğru.. yine güneş!

  • "yolda aşağıya düşüş, hakikatte yükselmekmiş.. "

demişti dost nefesim..!

baygınlık geçirmiştim.. Uyandığımda meryemin kollarındaydım.
Unutuvermiştim herşeyi. Ne kuyu, ne güneş, ne de suret...-ler..
Meryem vardı o an! herşeye muktedir olan. Tutulmuştum... gözlerim kıpırdıyor sadece... İçim yanıyordu...yüreğime güneş kondurmuştu titrek elleriyle bu nehir yüzlü...!

  • "düşmek Kabilin gözlerinden; gelmezdi belki ateş suretindeki o kuş!"

anladınız...
O kadının gözlerinde hummalı Ankâlar saklanıyordu...

Ölümüne tav olmuştum
ya da ölümüne...

Birden karardı pencereler. Meryemin kolları arasında değilim artık. Bileklerimde prangalar... Duvara zincirli, kan kokan bir zindandı burası.
Demir parmaklıkları yok... Dört duvar... Ben buraya nasıl geldim?
Ben buraya nasıl düştüm?
Küçük bir pencere... İğne deliği...
Nemrutun sonu olan sinek, belki burdan girdi!!!!

Susuzdum. Rabbim kelimelerimin ucunda pelteklediğim yerde!
Bana sonsuz güç ver! -ki anlayayım hakikatı...

rüya bitti.

Uyandığım gibi suya sarıldım. Ağzımı musluğa dayadım. Su içime bir yağ gibi akıyordu... Kafam bir dünya! Bir bardak su aldım... Ve yine döşeğimdeydim.. Sanrılar görmeden daldım uykuya...

-2. ve son rüya-

yine zindandaydım... uyandığım, uyuduğum ve susadığım o yerde..
birden aklıma sevdiğim kadınlar geldi. Ağladım.. Elbet vuracaktı beni yüreğimin en derininden, o bedduaları! Ağladıkça kanadım...
Ben kendimi, aşk var olana dek çocuk zannederdim!
Gözlerim kan toplamış... Rabbim bana da bahşet bir yusuf gömleği!!!
Musallada olsam bu kadar düşünmezdim...sorgulamazdım.. âşkı..

  • "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular..."
  • /Düşürdün beni İnsani şeytanlarin orta yerine....

Melek verdin bana en güzelinden ben doğarken....

Bir Melek daha verdin en güzelinden ben aşık olurken....

Düşürdün beni hayatin şah damarina en ince yerine...

Güzeli çirkini gördüm... İyiyi sevdim kötüyü kınadım...

Ben düştüm ama nasıl düştüm... /

Yine uyandım... Sabah olmuştu belkide öğlen... Ezan sesi deliyordu kulağımı..Dinledikçe açıldım... Bardak suyumu içtim... Kutsal Kâse gibi geldi... İnsan içine çıkacak takati, o gücü bulamıyordum kendimde...
Hani Rabbim bana sonsuz güç vermişti...
Ayak sesleri yankılanıyor Asma sokaktan...
gideceğim ilk yer olmalı SULTANAHMET' te ezan sesi..

Sonra bakarım bir hal çaresine...
Aşksa aşk....
Sevgiyse sevgi..
Kadınsa kadın..
Ama bu sefer beni düşümde yakan olmasın!

ve Feraye!

  • "Dün önümden geçti ...

Saçlarına toka niyetine taktığı sözleri, rüzgar esince nasılda çarpıyor yüzüme.

Koşsam peşinden yine düşerim diye korkuyorum ...

Konuşsam desem.. O cesareti bana verir mi ki?

Geniş omuzlu büyük turist! Bana bir bakar mısın?

Beni, ben anlatmadan anla lütfen..

Adınız Feraye mi? Değil mi? Olsun Feraye gibisiniz... Sesiniz,kelimeniz,duruşunuz aynı o...

...

Şimdi Dilimde Feray-î bir ıslık... Ona benziyor.. Kaşı,gözü, yürüşüyü aynı o... Gölgesi hafif cılız.. ama o.. Birde saçından rüzgar estimi... İşte o Feraye.."

12 Haziran 2009 Cuma

Hiç/lik Üzerine


Hiç olmadığın kadar eski
Ve olduğun kadar yenisin bende..
Bahçemde açmaya çekinen tohumlar gibi..
Sen o bahçelerin, hiç suyu oldun mu?

Sen değilmiydin..
tepeden tırnağa kadar
üşümüş bedenime, kova kova
soğuk sular boşaltan...

soğuk duş gibidir hiçlik...
sen hiç -hiç- olmadın!

Aslında Sen Hiç OLMADIN!

Ama sen hiç;
hiç değilsin
bende!

/Bir Hiç Kadar Bile Olamadın!

  • O! Tekil olan ana hücre...

kapı içeriye mi açılıyor?
yoksa içine kapanıklığına mı?

Hiç -e!
Bütün bunlar hiçe..

Hiç bir yere.
Sonuna kadar daima kapalı...

İçinde gizledikleri için değidir kapı
...dışındakiler için de değil!

Kapı ikimiz için... O' nun için..
"O" olan Hiç için...